30 Haziran 2008 Pazartesi
CPT Deneyinin Uygulama Alanları
Zemin profilini saptamak ve zemini tanımlamak,
Kontrol sondajları arasındaki zemin profilini değerlendirmek,
Zeminlerin mühendislik parametrelerini değerlendirerek taşıma gücü ve oturma hakkında bilgi edinmek.
CPT Deneyinin Dezavantajları
CPT Deneyinin Dezavantajları
CPT' nin başlıca dezavantajı deney sırasında numune alınamadığından laboratuar deneylerinin yapılamamasıdır.
Konik penetrasyon deneyi, yumuşak kil, silt, kum ve ince çakıl gibi zeminlerde başarıyla uygulanırken; bol çakıllı, bloklu zeminlerde, sıkı çok sıkı zeminlerde uygun değildir.
CPT deneyleri özel durumlar hariç sondaj kuyularında yapılan deneylerden değildir. Ancak, deney yapılacak seviyenin üzerinde bloklu bir birim bulunması halinde, bu birim sondajla geçildikten sonra deney yapılabilir.
CPT penetrasyon derinliği ise sınırlıdır.
CPT Deneyinin Avantajları
CPT Deneyinin Avantajları
Konik penetrasyon deneyi kolay ve hızlı uygulanmasının yanı sıra sürekli olarak kayıt olanağı sağlar .
CPT, özellikle yaygın olarak yapılan SPT deneyinde numune alınırken meydana gelen zemin örselenmesini de minimuma indirir.
Özellikle elektrikli penetrometrelerde kullanıcıdan kaynaklanabilecek hata çok düşük düzeydedir.
Detaylı ve kesin verilerin elde edildiği bir deney olan CPT zemin mühendisliği problemlerine daha uygun çözümler sağlama avantajlarına sahiptir.
CPT aynı zamanda ekonomik olmasıyla da, kullanılabileceği yerlerde ön plana çıkmaktadır.
PRESİYOMETRE DENEYİNİN UYGULAMA ALANLARI
1-Presiyometre, temel zemini etüdleri için kullanılır;
Yapılan deneyler neticesinde,
a-Zeminin mukavemet parametreleri (Pa,Pf,Pl,E,C,Q,G) tespit edilir,
b-Zeminin taşıma gücü ve zemin emniyet gerilmesi,
c-Zemine tatbik edilecek yük biliniyorsa, bu yük altında temel zemininde meydana gelebilecek oturmalar,
2-Pressiometre deneyi ile yamaç, alüvyon, dolgu ve her türlü dekapaj işlerinde
hafriyat sınırı tespit edilir,
3-Pressiometre ile şev stabilite etüdleri yapılabilir. Bunun için kayma zonları tespit edilir ve pressiyometrik verilerden faydalanılarak şev analizleri yapılır.
4-Galeri ve tünellerde; bir kesit üzerinde sondaj delikleri açılarak her metrede bir deney yapılmak suretiyle galeri veya tünel etrafında meydana gelen gevşeme sınırı tespit edilerek gelen yükler hesap edilebilir.
5-Enjeksiyondan evvel ve enjeksiyon sonra deney yapılmak sureti ile enjeksiyon etkilik katsayısı hesaplanabilir.
6-Dolguların sıkıştırılmasından sonra deney yapılarak ne kadar yük taşıyabileceği tespit edilebilir.
SPT DENEYiNiN UYGULAMA ALANLARI
• Yapı temellerinin taşıma gücü hesaplamalarında,
• Kumlu zeminlerde inşa edilen temellerin oturma miktarının pratik olarak belirlenmesinde,
• Sıvılaşma potansiyelinin değerlendirilmesinde , • Zeminlerin rölatif(bağıl) yoğunluğunun belirlenmesinde,
• Zeminin içsel sürtünme açısının tahmininde,
• Kohezyonlu zeminlerde tek eksenli basınç dayanımının yaklaşık olarak tahmininde uygulanır.
SPT DENEYİNİN AMACI
- Kohezyonsuz zeminlerin izafi yoğunluklarını belirlemek,
- Sığ temeller için zeminlerin taşıma kapasitelerinin hesaplanması,
- Zeminlerin indeks özelliklerini belirlemeye yönelik laboratuar deneyleri için örselenmiş örnek almak,
- Kumların sıkıştırılma (kompaksiyon) derecelerinin belirlenmesinde ve sıvılaşma potansiyelinin değerlendirilmesinde,
- SPT’den elde edilen verilerin zeminlerin diğer özellikleri ile karşılaştırılması sonucunda ;
Kumların içsel sürtünme açısı (Ø)
Killerin drenajsız kesme mukavemeti (Cu)
Killerin hacimsel sıkışma indisi (mv)
Kumların elastisite modülü (Es)
gibi parametreler de dolaylı olarak tahmin edilebilmektedir.
STANDART PENETRASYON DENEYİ (SPT)
Standart Penetrasyon Testi (SPT), zemin mukavemet ve yoğunluğunu değerlendirmek ve örselenmiş örnek almak amacıyla sondaj kuyusu içinde (in situ) yapılan bir dinamik kesme deneyidir. Deneyde standart bir sempler zemine sokulmaya çalışılarak zeminin bu sokulmaya karşı gösterdiği direnç bazı hesaplamalarla saptanabilmektedir.
Kohezyonsuz zeminlerden standart ve klasik numune alıcılarla örselenmemiş örnek almak hemen hemen olanaksız olduğu için bu tip zeminlerin mühendislik özellikleri laboratuar deneyleri ile belirlenememekte, bu yüzden bu tür zeminlerde SPT gibi arazi deneyleri tercih edilmektedir. Deney öncelikle kohezyonsuz zeminlerin izafi yoğunluklarını belirlemek için geliştirilmiş olup daha sonraları yumuşak killerde de uygulanmakla birlikte, killi zeminlerin deneyde belirlenen dinamik özelliklerine ilişkin sonuçlar pek güvenilir olmamaktadır.
28 Haziran 2008 Cumartesi
Porozite veya gözeneklilik
Porozite(n), pekişmiş veya pekişmemiş malzemenin boşluk hacminin (Vv) toplam hacmine(Vt) oranıdır. Porozitenin birimi yoktur yani boyutsuzdur. Malzemenin su tutma ve iletme potasiyeli etkileyen bir paremetredir. Boşluklu bir malzemenin nekadar su içerebileçeğinin bir göstergesidir.
Laboratuvarda malzemenin porozitesi toplam hacimi bilinen bir örnek alınarak gerçekleştirilir.
Numune etüv fırında sabit bir ağırlığa ulaşıncaya kadar 105 derecede kurutulur. Bu yöntem, numunelerin dane yüzeyinde tutunan suyu uzaklaştırmaktadır, fakat bazı minerallerin bünyesindeki suya etki etmemektedir. Kurutulan örnek daha sonra hacimi bilinen su içerine batırılır ve doygun hale gelinceye kadar kapalı bir hazne içerisinde kalmasına izin verilir. Boşlukların hacimi, başlangıçtaki suyun haciminden doygun hale ulaşan numune alındıktan sonra hazne içerisinde kalan su hacimi çıkarılarak elde edilir. Bu labaratuvar metodu, etkin bir porozite değeri vermektedir çünkü birbirleri ile bağlantılı olmayan, su içeren küçük gözenekleri dikkate almamaktadır. Etkin porozite (ne) yeraltısuyu akımının mevcut olduğu gözenekliliktir. Malzemenin birbirleri ile bağlantılı olan boşluklarının hacminin toplam hacimine oranıdır.
Hidrojeoloji Nedir ?
Hidrojeoloji, kısaca yeraltısuyu jeolojisi anlamına gelip, yeraltısuyunun özellikleri, kökeni, yeraltındaki hareketi, ve yüzey sularıyla olan etkileşimi hidrojeolojinin ana çalışma konularını oluşturmaktadır. Yeraltı su sistemlerini ve onun yüzey sularıyla olan etkileşimini araştırmakta kullanılan arazi yöntemleride arazi hidrojeolojisi çalışma konularını kapsamaktadır. Yeraltı koşullarının sondaj, jeofizik, yada diğer yeraltı örnekleme metodları kullanarak tespiti; yeraltısuyun akış yönünün ve hızının bulunması ve değerlendirilmesi; sığ yeraltı çökellerindeki ve akiferlerdeki su kirliliği hareketinin modellenmesi; kirliliğin yeraltısuyu rezervlerine olan etkisinin araştırılması; yeraltısu kirliliğinin temizlemesi için metodlar geliştirilmesi ve bu metodların uygulanışı ve başarısının test edilmesi gibi konularda hidrojeolojinin çalışma konularını oluşturmaktadır.
ROSENBUSH KURALI
•Bir mineral, içinde diğer bir minerali kapsıyorsa, kapantı durumunda olan mineral daha önce gelişmiştir.
•Önce gelişen mineraller sonrakilere göre özşekilli olur. Özşekilli veya yarıözşekilli minerallerin aralarını dolduran özşekilsiz taneler daha geç oluşur.
•Bir mineral farklı evrelerde gelişmişse; iri olan küçük olanlardan daha önce gelişmiştir.
•İki mineral arasındaki reaksiyon zonlarında, korona dokularında ve üst üste büyümelerde; dıştaki mineral içtekine oranla daha sonra gelişmiştir.
•Kenarları korozyona uğratılmış mineraller onu çevreleyen gereçten (matriks veya kristal) daha önce kristallenmiştir.
•Özşekilsiz tanelerden oluşan mozayık doku ve bazı grafik dokular birlikte kristallenmeye işaret eder.
•Eksolüsyon ürünü mineraller kendilerini içeren mineralden daha sonra gelişmiştir.
Rosenbush’a göre silise doygun magmalarda kristallenme sırası;
1- Magnetit - ilmenit - apatit - zirkon - sfen (kapalı teraederler),
2- Susuz Fe-Mg silikatlar (Olivin, piroksen, kalsik plajioklas),
3- Sulu Fe-Mg silikatlar (Amfibol, biyotit)
4- Alkali feldispat ve kuvars
5- Artçı tali mineraller (Muskovit, fluorit, turmalin)
6- Eksolüsyon mineralleri.
SiO2’e Doyumsuz mineraller
•Lösit
•Nefelin
–Al ve Ti’ca zengin px
–Olivin
–Perovskit
–Melilit
–Korund
SiO2’e Doyumlu mineraller
–Feldspatlar
–Al ve Ti’ca fakir Px
–Amfibol
–Mika
–Sfen
–Turmalin
–Topaz
–Zirkon
–Apatit
21 Haziran 2008 Cumartesi
GRANİT
Granit, başlıca kuvars ve alkali feldispat içeren ve tüm feldispatlarının içindeki plajiyoklaz miktarının %10-65 arasında bulunduğu, asidik (felsic) bileşimli, derinlik (plutonic, intrusive) kayacıdır. (Erkan, 2006)
Granit’in kimyasal içeriğinin ortalama değeri, dünya genelinde yapılan, 2485 çözümlemeye[1] göre SiO2 (% 72.04), Al2O3 (% 14.42), K2O (% 4.12), Na2O (% 3.69%), CaO (% 1.82), FeO (% 1.68), Fe2O3 (% 1.22), MgO (% 0.71), TiO2 (% 0.30), P2O5 (% 0.12), MnO (% 0.05) bulunmuştur. (Wikipedia, 2008)
Makrsokobik yani mikroskop kullanmadan gözle görülebilen granit, genellikle yarı özşekilli ve özşekilsiz tanesel dokuya sahip kristalli bir kayaçtır. Ama fenokristallerin barındığı, porfirik dokuyada sahip olabilirler.Pembe alkali feldispatlar (mikroklin, ortoklaz, sanidin); renksiz kuvars; beyaz plajiyoklaz; siyah biyotit (bazen beyaz muskovit) içeriğine sahiptir.Tabi ki bu ana mineraller dışında tali (ikincil) minerallerde içerebilir. Örneğin hematit, rutil gibi.
Notlar:[1] Blatt, H. Tracy, R. J. 1996. Petrology, 2nd edition, New York: Freeman, 66.
Kaynakça:Erkan, Y. 2006, Magmatik Petrografi, 5. baskı, TMMOB JMO Yayınları 93, s. 176.OESIS, 2004, Rocks under the Microscope, Oxford Earth Sciences Image Store, earth.ox.ac.uk, 6 Nisan 2008 tarihinde ulaşılmıştır.OESIS, 2008, Rocks in Hand Specimen, Oxford Earth Sciences Image Store, earth.ox.ac.uk, 6 Nisan 2008 tarihinde ulaşılmıştır.Wikipedia, 2008. Granite, en.wikipedia.org, 6 Nisan 2008 tarihinde ulaşılmıştır.
Yazar adı ve yayın adı kaynak belirtilerek özgürce kullanılabilir.Güler, B. 2008. Granit, yerbilimleri.com
Jeotermal Enerji
Döner Sondaj Donanımı (Rotary Drilling Rig)
• Kule Alt yapısı
• Motorlar ve Güç Dağıtım Düzeneği
• Vinç
• Halat ve Makaralar
• Sondaj Dizisi ve Döner Masa
• Matkaplar
• Kuyu başı donanımı
• Çamur pompaları
• Sallantılı Elek, tanklar ve diğer ayırıcılar
• Ölçme ve kontrol aletleri
PLAKA TEKTONİĞİ TEORİSİ
Plaka tektoniği teorisine göre , litosfer on iki kadar rijit plakaya bölünmüştür. Plakalar, kısmen sıvı halde ve zayıf astenosfer üzerinde kayarlar. Kıtalarda bu kayan plakalardan birinin içine gömülmüş bir şekilde ve pasif olarak sürüklenirler. Kıtaların kayması, aslında bu plakaların hareketlerinden kaynaklanır.
Sözkonusu plakaların üç ana hareketi vardır :
1) Plakalar birbirlerinden uzaklaşırlar: bu, okyanus sırtlarında olur veya kıtalar
ayrılırlar (RIFTING);
2) Plakalar derin deniz hendeklerinde, dağ sıralarında ve magmatik kuşaklarda
yaklaşırlar veya çarpışırlar;
3) Plakalar, transform faylar boyunca, birbirlerine göre yanal hareketler yaparlar.
Yeraltısuyu Aramalarında Kullanılan Haritalar
– Topoğrafik haritalar
• Jeolojik birimlerin türü ve bölgenin yüzey topoğrafyası yeraltı suyunun yerini etkilemektedir.
• Bitki örtüsü, özellikle kurak iklimlerde sığ yeraltı suyununun mevcut olduğu yerleri gösterebilir
• Akarsu ağlarının yoğunluğu ve yüzey drenaj şekilleri infiltrasyonun nerede meydana geldiğinin gösterebilir.
– Jeolojik Haritalar
– Hidrojeolojik haritalar
– Hidrojeokimyasal haritalar
– Hava fotoğrafları
Sondaj Sıvılarının Görevleri
• Kesintilerin yeryüzeyine taşınması
• Kesintilerin çökelmesini önleme
• Matkabın ve boruların soğutulması ve yağlanması
• Göçmeye ve oluk oluşumuna engel olma
• Geçirimsiz bir pastanın oluşumu
• Yüksek formasyon basınçlarını kontrol etme
• Korozyona karşı koruma
ATATÜRK BARAJI
Yeri : Şanlıurfa
Akarsu : Fırat
Amaç : Sulama+Enerji
İnşaatın Başlama-Bitiş Yılı : 1983 - 1992
Gövde Dolgu Tipi : Kaya
Gövde Hacmi : 84500 dam3
Yükseklik : (Talvegden) 169 m Normal Su Kotunda Göl Hacmi 48700 hm3
Normal Su Kotunda Göl Alanı : 817 km2
Sulama Alanı : 872385 ha
Güç : 2400 MW
Yıllık Üretim : 8900 GWh
Fosiller Nasıl Oluşur?
Canlılar öldükten sonra organik-yumuşak kısımları diğer hayvanlar tarafından tüketilir veya bakteriler tarafından tahrip edilir. Eğer ortam bakterilerin yaşamasına uygun oksijene sahip değilse ve ortam fosilleşmeye uygun taşlaşma süreci koşulları taşıyorsa, canlıdan arta kalan kemik, kabuk ve diş gibi sert ve dayanıklı kısımlar fosilleşerek günümüze ulaşabilir. Ayrıca hayvanların; kusmuk pelletleri, dışkı pelletleri (koprolit), yumurtaları ve izleri de fosil olarak korunabilir.
1. Karbonlaşma : Bitki fosilleri deniz, göl ya da bataklık gibi ortamlarda gömülerek fosilleşebilir. "Kömürleşme" denen karbonlaşma olayıyla bitkiler kısmen veya tamamen değişerek kömür haline gelebilirler.
2. Petrifikasyon : Organizma kalıntılarının kristalizasyonla mineralojik bileşimlerinin değişmesidir. En iyi bilinen petrifikasyon tipi silisçe zengin suların bitki hücreleri içine girerek kalıntıları silisleştirmesidir. Buna silisleşmiş ağaçlar örnek olarak verilebilir. Ayrıca hayvan kabukları veya kemikleri, içlerindeki boşluk veya gözeneklerin kalsit, silis ve demirce zengin sularla dolarak kristalleşmesiyle demirleşmiş, piritleşmiş, silisleşmiş veya kalsitleşmiş hale dönüşebilirler.
3. Yer Değiştirme : Yer değiştirme çamur içinde gömülü olan organizma kalıntılarının sülfid (pirit) veya fosfat (apatit) mineralleriyle yer değiştirmesi sonucu oluşur. Bu süreçte mineraller, organizmanın anatomisinin detaylarını gösteren yumuşak dokularla yer değiştirebilir. Örneğin Almanya'da bazı şeyller içinde Devoniyen'de yaşamış bir trilobitin antenleri ve sefalopodların tentakülleri, piritleşmiş fosiller olarak bulunmuştur.
4. Yeniden Kristalleşme : Yeniden kristalleşme olayı hayvanın kabuğunun mikroskobik ölçüde detaylarını bozar. Buna karşılık kabuğun dış şeklinde bir değişiklik olmaz. Hayvan kabuklarının bir çoğu kalsiyum karbonat bileşimli aragonit mineralinden yapılmıştır. Milyonlarca yıl boyunca fosilleşme sırasında kalsiyum karbonat yeniden kristalleşerek daha duraylı bir mineral olan kalsit haline dönüşür.
5. Yumuşak Dokuların Korunması Yoluyla Fosilleşme : Bazen olağanüstü koşullar altında, organizmaya ait deri, tüy, doku gibi bazı parçalar bozulmadan fosilleşebilir. Örneğin Sibirya'da buz kütlelerin içinde binlerce yıl boyunca bozulmadan kalmış bütün mamut fosilleri bulunmuştur. Hatta bu mamutların midelerindeki yiyecekler bile olduğu gibi korunmuştur. Olağanüstü koşullar sıcak ve kurak iklimlerde de oluşabilir. Mumyalaşma adı verilen bu süreçte yumuşak dokular, bakterilerce çürütülmeye fırsat kalmadan kısa sürede kurur. Paleontologlar Çin'de bu şekilde derileri ve tüyleriyle korunmuş dinozor fosilleri bulmuşlardır.
6. Organik Kapanlar : Bir organizmanın amber, doğal asfalt veya çürümüş organik madde içinde hapsolarak korunması sonucu oluşan fosilleşme şeklidir. Bunlardan amber, ağaç reçineleridir. Ağaçtan akan reçine bu sırada böcek, örümcek veya küçük kertenkeleleri yakalayabilir. Hemen katılaşarak sertleşen bu madde içindeki hayvan hiç bozulmadan ve tüm detayıyla milyonlarca yıl boyunca kalabilir. Doğal asfalt, petrol kalıntısıdır. Asfalt suyla örtüldüğü zaman, susamış hayvanlar sudan içmek için geldiklerinde içine düşebilirler. Böylece yapışkan zeminden kurtulamayan hayvan yine hiç bozulmadan korunur. Bu tip ortamda fosilleşmiş hayvanlara Amerika'da Kaliforniya'da rastlanmıştır. Bir başka ortam bataklıklardır. Her ne kadar asidik ortam organik malzemeyi bozsa da, daha sağlam olan kemikler bozulmadan kalabilir.Danimarka'da 2000 yıl öncesinden kalma bataklıklarda insan kalıntıları bulunmuştur.
7. Boşluk ve Kalıplar : Asidik koşullar kayaç içinde korunmuş fosil hayvan kalıntılarını bulundukları yerde yavaşça eritir. Bu etki kaya içinde bir kalıp bırakır. Bu süreç genellikle kolay çözülen kalsitik kabuklarda daha fazla görülür. Kabuğun dış kısmının etkilenmesiyle dış kalıp oluşur. Bazen kabuk çözülmeden önce içi çökelle dolarak iç kalıplar meydana gelir.
8. İzler (Omurgalı ve Omurgasız Hayvanlar) : Hayvanlar çamur gibi yumuşak bir zeminde yürüdükleri zaman bıraktıkları çeşitli ayak, kuyruk veya gövde vb. izleri sertleşerek korunabilir. Bu izlere ait boşluklar farklı bir çökelle dolduğu zaman kalıp haline gelir. Buna dinozorların ve insanların ayak izleri örnek olarak gösterilebilir. Paleontologlar, dinozorların ayak izlerini yorumlayarak onların yürüme ve hareket etme özelliklerini ortaya koyabilirler.9. Fosil Benzeri Yapılar: Bazen mineraller, kayaçlar içinde büyüyerek fosil benzeri şekiller oluşturabilirler. Bunlara yalancı fosiller denilir. Örneğin dendrit kristalleri sıklıkla fosil sanılmaktadır.Bunun dışında, bazen mumyalaşmış veya travertenle kaplanmış güncel hayvan veya bitkilere de rastlanabilir. Bu kalıntılar da gerçek fosil değildir. Zaman içinde fosilleşmeye aday örneklerdir.
Fosil Nedir - Nerelerde Bulunur ?
Fosil Nedir ?
Jeolojik zamanlarda yaşamış olan canlıların tortul kayaçlar içinde taşlaşmış olarak bulunan her çeşit kalıntı ve izine FOSİL adı verilir. Fosiller, bugün yaşayan bir çok grubu temsil ettikleri gibi, soyları tümüyle ortadan kalkmış grupları da tanımamıza yardımcı olurlar. Bilinen en eski fosiller günümüzden 3.6 milyar yıl önce yaşamış olan fotosentetik siyanobakterilerdir (mavi-yeşil algler).
Fosiller Nerelerde Bulunur?
Fosiller karasal ve denizel ortamlarda yaşamış hayvan ve bitkiler ile onların izlerine aittir. Daha çok kumtaşı, kireçtaşı, çamurtaşı ve şeyl gibi tortul kayaçlarda bulunurlar. Grönland'dan Antartika' ya, okyanus tabanlarından dağların en yüksek zirvelerine kadar dünyanın her tarafında dağılım gösterirler. Fosillerin dünya coğrafyası üzerindeki geniş dağılımı, yerküre yüzeyinin jeolojik zamanlar boyunca sürekli değiştiğini kanıtlar
13 Haziran 2008 Cuma
DEPREMİN ODAK NOKTASI VE MERKEZ ÜSSÜ
Deprem enerjisinin ilk boşalmaya başladığı yer ve aynı zamanda sismik dalgaların çıkış kaynağı olan merkez (nokta) depremin odak noktası ya da merkezi olarak tanımlanmaktadır.
Odak noktası fay üzerindeki ilk hareket noktasıdır. Fay üzerinde oluşan yer değiştirme, bu noktadan başlayıp hızla fay düzlemine yayılmaktadır. Odak noktasının yeryüzündeki izdüşümü ise depremin merkez üssü ya da dış merkezi olarak adlandırılmaktadır. Bu merkez depremin en çok hissedildiği ve en çok hasar verdiği yerdir.
Kaynak : MTA yayınları
Normal-Ters-Doğrultu Atımlı Fay
Normal fay : Fay düzlemi eğimli olan ve bu düzlem üzerindeki bloğu da aşağıya doğru hareket etmiş olan faylara normal fay denir.
Ters fay : Fay düzlemi eğimli olan ve bu düzlem üzerindeki bloğu da yukarıya doğru hareket etmiş olan faylara ters fay denir
FAY OLUŞUMU VE TİPLERİ
Kıtasal kabuk levhalarının, yan yana geldikleri orojenik kuşaklarda, birbirlerine doğru hareket etmelerinden dolayı, yer kabuğunun kendisi ile okyanuslar ve denizlerin tabanındaki sedimanter kayalar birlikte, üst üste bulunan defter sayfaları gibi kıvrılır ya da yırtılır-kırılırlar. Oluşan bu türden kırılmalara fay denilir. Faylar, yer kabuğundaki birbirine doğru hareket eden sıkışma kuvvetleriyle oluşabileceği gibi, birbirine göre ters yönde oluşan genişleme kuvvetleriyle de gelişebilirler. Üç tipte fay oluşur: Normal fay, ters fay ve doğrultu atımlı fay. Fayın her iki tarafında kalan kaya kütlelerine blok denir. Yeryüzündeki fay çizgisinin derinlere uzanan şekline de fay düzlemi denir.
Kaynak : MTA yayınları
12 Haziran 2008 Perşembe
Sedimanter Kayaçlar ve Tanınmasında Kullanılan Kriterler
Sedimanter kayaçlar ; Yeryuvarı yüzeyinde ayrışmış yada parçalanmış tanelerin su, hava, buzul yada gravitenin etkisiyle taşınarak bir yerde birikmesi ve burada çimentolanması,
- Tabakalanmanın varlığı
- Tabakaların yüzeyinde ve tabaka içinde sedimanter yapıların varlığı
- Fosillerin varlığı
- Taşınmış tanelerin varlığı
- Kesinlikle sedimanter orijinli minerallerin (Glokonit, Şamozit vs.) varlığı
Bir kriter tek başına bir kayacın sedimanter kayaç olup olmadığını belirlemede yeterli olmayabilir. Dolayısıyla bir kayacın sedimanter olup olmadığı birden fazla kriter yardımıyla olmalıdır.
Kuruma çatlakları
Kuruma çatlakları : Bunlar killi-çamurlu tortuların uzun süre atmosfer altında kalmaları ve kurumaları sonucu meydana gelir. İç kısımları çoğu kez ince kum taneleri ile dolar. Kum çatlakları aşağı doğru daralır, kama biçimine girerler ve bu özellikleri ile içinde bulundukları tabakanın alt ve üst yüzeyinin belirlenmesini sağlarlar.
Yağmur ve dolu taneleri, yumuşak tabaka yüzeyleri üzerine düştüklerinde yuvarlak izler, oyuklar meydana getirirler.
Ripılmarklar
Tabaka yüzeylerinde görülen ve akıntı veya dalga ile oluşan önemli bir yapı şeklidir. Bunlar gevşek ve taneli tortullarda üst yüzeylerin rüzgar, su akıntısı veya deniz dalgalarının etkisi ile inişli çıkışlı bir şekil almalarıdır. Başlıca iki türü olup birincisi asimetrik veya akıntı ripılmarklarıdır.
Az eğimli yamaçları akıntının veya rüzgarın akış yönünü gösterir. İkinci tür simetrik ripılmarklar olup, deniz dalgalarının iki taraflı ritmik hareketleri etkisi ile meydana gelirler. Bu nedenle bunlara dalga ripılmarkları da denir.
Açık İşletmelerde Şev Bilgileri
Şev açıları Türkiye’de açık işletmelerde genellikle;
Toprak döküm sahalarında, 30-35°; örtü kazı kademelerinde, 65-75°;
Örtü kazı kademelerinde, 70-80°;
Açık ocak genel şev açısı, 35-45° olarak uygulanmaktadır.
AÇIK İŞLETMELERDE ŞEVLER
Her açık işletmede üretim ve kazılan toprağın dökümünden dolayı çalışılan yerde veya sahanın dışında şevler meydana gelmektedir. Açık işletmelerde görülen Şev tipleri aşağıda sıralanmıştır. Bunlar ;
• Sürekli kalan şevler • Başlangıç şevi • Devamlı şev • Uç Şevi • Son Şev • Çalışma Şevi
• Sürekli Kalan Şevler : Açık işletmenin tespit edilen sınırı olup kural olarak uzun zaman değişmeden kalırlar.
• Başlangıç Şevi : Açık işletmenin açılmasında veya döküm yerinde oluşan şev olup ayak ilerleme ve döküm yönüne dikey olarak gelişir.
• Uç Şevi : Sürekli kalan şev olup geliştirilmekte olan açık işletmede kazıcı makinanın bulunduğu veya döküm basamağında meydana gelir.Genellikle ayak ilerleme yönüne ve döküm yönüne paralel olarak gelişir.
• Son Şev : Ekskavatör veya döküm basamaklarının aldığı son şevdir.Genellikle ayak ilerleme veya döküm yönüne düşey gelişir.
• Devamlı Şev : Sürekli kalan şevler sınıfından olup yarmalar,rampalar,setlerin yapımında kullanılır.
• Çalışma Şevi : Açık işletme faaliyetlerinin devam ettiği haldeki Şevine denir.
Heyelan Nedir ?
Heyelan : Yer kaymaları olarak da bilinen heyelanlar, kayalardan, döküntülerden ve topraktan oluşmuş kütlelerin yerçekiminin etkisi altında yerlerinden koparak yamaç boyunca yer değiştirmesi olayıdır. Heyelanların oluşumunu hazırlayan çok çeşitli etkenler mevcuttur. Bu etkenleri doğal ve beşeri etkenler olmak üzere, iki başlık altında toplamak mümkündür.
11 Haziran 2008 Çarşamba
Depremde Hayatta Kalmanın Altın Kuralları
DEPREM ÖNCESİNDE
Depremde İlk Yardım Bilgileri
1 - Öne kendinizin ve çevrenizin can güvenliğini sağlayın.
2 - Çevrede ilkyardım konusunda daha deneyimli birisi varsa, ana müdaheleyi ona bırakın ve yardımcı konuma geçin.
3 - Soğukkanlı ve çevrenizi sakinleştirecek şekilde davranın.
4 - Hastayı soğuk kanlı ve hızlı bir şekilde değerlendirin.Bilmediğiniz konuda müdahale etmeyin.
5 - Hastayı ve yakınlarını sakinleştirin.
6 - Olay yerine ulaşan sağlık personeline detaylı ve doğru bilgi verin.
TEMEL İLKELER
KANAMALAR
Kanın herhangi bir nedenle damar dışına çıkmasına kanama deniyor. Kanamalar her zaman tehlikelidir. Halsizlik, şok ve ölümle sonuçlanabilir. İç ve/veya dış kanama biçiminde olabilir.Temel yaşam desteği sonrasında tedavide önceliğe sahiptir.
ŞOK
Dış kanamaların kontrolünde şunları yapmak gerek: Kanama olan bölgeye direkt basınç uygulanır. Steril veya temiz gazlı bez ya da örtü yara üzerinde kapatılarak el veya parmakla 10 dakika doğrudan basınç uygulanır. Pansuman, sargı bezi ile sarılarak yerinde durması sağlanır. Kanama devam ederse, Üzerine temizi konulabilir. Kanama olan bölge yukarı kaldırılırak kontrol edilmelidir.
YARALANMALAR
Hareket enerjisinin vücuda teması sonucu vücutta hasar oluşmasına yaralanma deniyor. Depremde bu hasarlar; yumuşak dokularda şekil bozulması, cilt ve gözde yırtıklar, kemiklerde kırık ve karaciğer ve dalakta patlamaya kadar ciddileşebiliyor.Yaralanmanın iki tipi var. Birincisi açık yarası olan ve enfeksiyon riski taşıyan delici yaralanmalar ve derin kanamalar, kırıklar, ciddi doku hasarlarına neden olan künt yaralanmalar. Yaralanmalarda birincil tedavi hastanın hava yolu, solunum,dolaşım ve bilinç dörtlüsünü kontrol etmek. Kritik yaralanmada hasta havayolu tıkanması, solunum yetmezliği, kanamaya bağlı şok ve bilinç bozukluğu yüzünde hayatını kaybedebiliyor. İkincil tedavide ise tüm yaralanmaların tespiti, kafa-ayak arasındakibütün bölgelerin gözden geçirilmesi ile yapılıyor.
KAFA YARALANMALARI
Kafa yaralanmalarındaki bulgular şunlar: Saçlı deride yaralanma, bilinçte kayıp, kafa kemiklerinde kırık, göz etrafında gözlük biçiminde morluk, kulak ve burundan gelen şeffaf sıvı denilen beyin-omurilik sıvısı gelmesi, gözbebeklerinde eşitsizlik veya yaralının ışığa cevap vermemesi, duyu ve hareket kaybı.
Kaynak : Ayten GÖRGÜN- Hürriyet , http://www.afet.gen.tr/
Deprem Nedir ?
Kaynak : http://www.deprem.gov.tr/
Kuvars
Kristal Sistemi : Hegzagonal
Sertlik : 7 Özgül Ağırlık, 2.65
Renk ve Şeffaflık : Genellikle renksiz, bazen beyaz; şeffaf-yarı şeffaf
Parlaklık : Camsı
Ayırıcı Özellikleri : Kristal şekli, camsı görünümü, sertliği, konkoidal kırılması
Türleri ; Sagenit (rutil iğnecikleri içeren kuvars), ametist (mor, eflatun), süt kuvarsı (beyaz), gül kuvarsı (gül pembesi), sitrin (sarı), dumanlı kuvars (duman renkli, bulanık görünümlü)
Bulunuşu : Doğada yaygın olarak rastlanan minerallerin başında gelir. Magmatik, metamorfik, özellikle granit ve gnaysların, sedimanter kayaların olağan bileşenidir. Kuvarsitlerin ana bileseni olan kuvars, birçok cevherlesmenin de gang minerali olarak bulunur.
Kaynak : MTA
KOLEMANİT
Kimyasal Bileşimi : CaB3O4 (OH)3 H2O
Kristal Sistemi : MonoklinikKristal Biçimi, Çoğunlukla eşboyutlu ve kısa prizmatik kristalli; masif, kompakt, tanesel
Sertlik : 4.5
Özgül Ağırlık : 2.42
Dilinim : {010}
Renk ve Şeffaflık : Renksiz, beyaz; şeffaf-yarı şeffaf
Parlaklık : Camsı
Ayırıcı Özellikleri : Kristal formu, mükemmel dilinimi, diğer boratlardan daha sert olması
Bulunuşu : Kurak iklim bölgelerindeki playa ve tuz göllerinde boraks ile birlikte oluşur.
Kaynak : MTA
Volkanoklastikler
Volkanoklastik sedimentler, volkanizmaya bağlı olarak gelişen ve esas olarak volkanik orijinli tanelerden oluşan sedimentlerdir.
Volkanik patlamalar mağma ve/veya çevresindeki kayaç ve sedimentleri parçalayan gaz fazının gelişmesi ve hızlı bir şekilde genişlemesiyle oluşur.
Paleontoloji Nedir ?
Paleontoloji kelimesinin kökeni Yunanca olup anlamı “eski varlıklar bilimi” dir.
Mağmatizma - Volkanizma
Volkanik püskürmeler sonucunda oluşan kayaçlar geniş alanlar kaplamaktadır. Fakat bunlar, magma olarak tanımlanan erimiş kayaç malzemesinin kristallizasyonu ve soğuması ile oluşmuş bütün kayaçların sadece küçük bir kısmıdır. Magma ile igili tüm jeolojik olaylara magmatizma adı verilir.
Magmanın yeraltında oluşturduğu olaylara plütonizma ve oluşan kayaçlara plutonik/intruzif veya derinlik kayaçları adı verilirken; magma’nın yeryüzüne çıkması ile oluşan olaylara volkanizma ve oluşan kayaçlara da volkanik / yüzey veya ektruzif kayaçlar denir.
10 Haziran 2008 Salı
Jeoloji Temel Kuralları
KESME KESİLME KURALI : Kesen bir birim kesilen birimden daha gençtir.
YATAYLILIK KURALI : Kıvrımlanmış yada eğimli tabakalar tektonik hareketlerin bir sonucunda gelişmiştir. (Nicolaus Stone 17. yy)
Magma ve Lav
Yeryüzeyinin altında bulunan erimiş kayaç malzemesine magma denir. Diğer bir ifade ile magma yerkabuğunun derin kesimlerinde bulunan veya kökeni buralarda olan bazaltik bileşime ve jeolojik bütünlüğe sahip sıcak bir çözeltidir. Magma volkanlardan yeryüzüne ulaştığında lav adını alır. Magma oluştuğu kayaçtan daha az yoğunluğa sahip olduğu için yüzeye doğru yukarıya hareket etme eğilimindedir. Bazen magma yüzey üzerinde püskürerek akar, buna lav akıntısı, bazen de piroklastik malzeme olarak adlandırılan parçalar şeklinde atmosfere etkili bir şekilde püskürür.
Magmatik kayaçlar magma soğuduğunda ve kristalleştiğinde veya kül gibi piroklastik malzeme pekiştiğinde oluşur. Magma ve lavın fiziksel-kimyasal özellikleri ;
a) Kompozisyonuna-bileşimine,
b) Sıcaklığına ,
c) Vizkozitesine bağlıdır.
Kaynak : Fiziksel Jeoloji I, Ders Notları, Magmatik Kayaçlar, Kadir Dirik 2006
1 Haziran 2008 Pazar
Deprem Nedir ?
Yerkabuğu içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yeryüzeyini sarsma olayına "DEPREM" denir.
Deprem, insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapılarında hasar görüp, can kaybına uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.
Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yeryuvarı içinde ne şekilde yayıldıklarını, ölçü aletleri ve yöntemlerini, kayıtların değerlendirilmesini ve deprem ile ilgili diğer konuları inceleyen bilim dalına "SİSMOLOJİ" denir.
Kaynak : http://www.deprem.gov.tr
Jeoloji Mühendisi ?
Kaynak : TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Jeoloji Mühendisliği Nedir ?
Kaynak : TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
Jeoloji Nedir ?
Kaynak : TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası
